ÇOCUKLUK YILLARI
KASTAMONU’DAN ISTANBUL’A GÖÇ
2.dünya savaşı başladığında Ahmet dedem eşi ve küçük çocuklarıyla Kastamonu’dan İstanbul’a göç eder ve Şehir Hatlarında marangoz olarak işe girer. Babam Hakkı ise, okulunu tamamlamak için köyde kalır. İlkokulu 15 yaşında bitirir ve köydeki yakınlarımız ona yol parasını verip Karadeniz’in bir sahil kasabası olan İnebolu’ya gönderirler. Orada akrabalarının yanında bir hafta kalıp Istanbul’a gidecek vapurun gelmesini bekler.
HAKKI BABA ISTANBUL’A GELDİ
Rahmetli babam Hakkı, bana şöyle anlatmıştı: Gemi Trabzon‘dan Samsun ve Sinop üzerinden geldi, sahilden bir mil uzaklıkta demirledi. İskele olmadığı için yolcular sandallarla gemiye alındı. Kara vapur, iki gece ve bir günlük seyahatin ardından Istanbul’un Avrupa yakasındaki Sirkeci iskelesine yanaştı.
Genç Hakkı, buharlı vapurun güvertesinden İstanbul Boğazı’nın muhteşem siluetine hayran kaldı! Hayatında ilk defa gördüğü insan kalabalığının rıhtımın yanındaki sokaklardan yukarıya doğru tarihi Kapalıçarşı’ya yürüdüğünü gördü…
Hakkı, Eminönü’nde ağabeyi Mehmet’in çalıştığı Kastamonulu ünlü Şekerci Hacı Bekir’in Pastanesini aradı ve buldu. İki kardeş, o gece dükkanın alt katında yattılar, ertesi sabah nüfusun yarısının Istanbul Rumu, yarısının da çoğu Kastamonulu Karadenizli göçmen olan Paşabahçe’deki baba evine gittiler. Hakkı, babasının evine yerleşti ve her gün Paşabahçe’den şehir hatları vapuru ile gidip geldiği Ortaköy Sanat Okulunda okudu.
NECİP FAZIL KISAKÜREK İLE SOHBET
Babam, akşam vapurunda bazen ünlü yazar Necip Fazıl K. ile karşılaştığını, onunla hayat ve felsefe hakkında konuştuklarını anlatırdı. Hakkı, Sanat okulundan sonra Teknik Lisede devlet bursuyla okudu ve teknik ressam oldu. Askerliğini yaptıktan sonra Ankara Etimesgut Havaalanındaki Türk Hava Kurumunda göreve başladı. Kader ona güzel bir kısmet sundu: işyerinde Nevşehirli Namiye hanım ile tanıştı!
NAMİYE VE HAKKI
Kırşehirli Nazmiye ve Nevşehirli Hasan’ın kızı Namiye 10 yaşlarında ailesiyle Ankara’ya taşındı. Namiye, Ankara Ticaret Lisesinden mezun oldu ve 20 yaşında Etimesgut Havalimanında yönetim sekreteri olarak göreve başladı. İki yıl çalıştıktan sonra kader onu işyerinde Kastamonulu Hakkı ile tanıştırdı ve 1949 yılı baharında nişanlandılar, sonbaharda evlendiler!
50’li yıllarda Ankara kalesi içindeki ünlü Ulucanlar Mahpushanesi karşısında Yeni Hayat Mahallesinde Kastamonulu Hakkı ve Nevşehirli Namiye’nin oğlu olarak doğdum.
Çocukluğumun ilk beş yılı Ankara Kalesi içindeki Yeni Hayat Mahallesinde geçti. Aklımda kalanlar: beyaz uzun tüylü köpeğimiz vardı. Alışveriş için Samanpazarına ve Çıkrıkçılar yokuşuna giderdik ve annemler Babacan manifatura mağazasından ufak tefek birşeyler alırlardı.
Babam Etimesgut Havalanındaki işini bırakıp şehire daha yakın olan Akköprüdeki KKK. Anatamir fabrikasında teknik ressam olarak çalışmaya başladı. Annem de ben üç yaşındayken Yapı Kredi Bankasında işe girdi. Birkaç yıl sonra Cebeci Dikimevindeki Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde Mikrobiyoloji Enstitüsü sekreteri olarak çalışmaya başladı.
ANKARA TIP FAKÜLTESİ
Yaz tatillerinde bazen annem beni işyerine götürüyordu. İş saatlerinde Tıp Fakültesinin bakımlı ve geniş parklarında oynuyor, fıskiyeli süs havuzuna ayağımı sokup serinliyordum. Oğle yemeklerini doktor amcalar ve teyzelerle beraber yemek hoşuma gidiyordu. Mikrobiyoloji bölümü ve yanındaki Intaniye servisinden Profesör Dr Sabahattin Payzın, Profesör Dr Hayati Ekmen ve Doçent Dr Namık Sevük aklımda kalmışlar.
GENÇLİK PARKI ÇAY BAHÇESİ
Bazen haftasonlarında annemle babam beni Atatürk Orman Çiftliğine götürürlerdi. Oradaki hayvanat bahçesinde en çok filler ve maymunlar ilgimi çekiyordu. Yazları ara sıra ailemle, teyzelerimle ve kuzenlerimle Gençlik parkına giderdik. Orada iki istasyonu olan kara trene binmek çok eğlenceliydi. Sonra havuzun kenarındaki çay bahçelerinin birine oturup masaya semaver ısmarlayıp çay içerdik ve sandal kiralardık.
DEDEMİN EVİ, ISTANBUL
Ben 5 yaşındayken annem ve babamla Istanbul’a gittik ve Karagümrük Alişah çıkmazındaki Ahmet dedemin ahşap evinde bir hafta kaldık. Arka bahçedeki kocaman yaprakları olan incir ağacından incir toplamaya bayılıyordum. Dedemle sabahları yukarıdaki Atikali yönündeki bakkala gider, taze ekmek ve peynir; yanındaki manavdan da karpuz alırdık.
DRAMAN TURŞUCUSU
Bazen de dedemle beraber Atikali’den aşağıya, Balat yönüne gider, meşhur Draman turşucusundan turşu alırdık. Bir keresinde dedemin tanıdığı olan turşucu amca, bana ısrarla acı biber turşusu tattırınca ben yüzümü büzdüm ve turşucu güldü. Dedem adama “çocuğa zorla biber turşusu vermen doğru olmadı” dedi ve onu azarladı.
Ahmet dedem ve Elif babaannem ile Gülhane Parkındaki küçük hayvanat bahçesine gittik ve o zamanlar meşhur olan, ama birkaç yıl sonra hastalanıp ölen Dumbo adındaki fili gördük. Annem ve babamla beraber Ankara’ya dönerken Kamil Koç’un uzun burunlu Mercedes otobüsü Bolu dağında su kaynattı ve durup motor soğusun diye mola verdikten sonra yola devam ettiğimizi hatırlıyorum.
NEVŞEHİR KIRŞEHİR ANKARA
Antik devirde Kapadokya olarak anılan Nevşehirli olan annemin babası Hasan Akdur, Kırşehirli anneannem Nazmiye ile evlenince Kırşehir’de Killik mahallesinde ev kurmuşlar. Dedem Kırşehir’de tekstil ve giyim eşyaları satılan manifaturacı dükkanı açmış. Birkaç yıl sonra dedem dükkanı devretmiş ve aile Ankara’ya taşınarak ve kaleiçindeki Yeni Hayat mahallesine yerleşmişler.
Dedem o zamanlar Hergele meydanı olarak anılan İtfaiye meydanında bir otelin işletmeciliğini yıllarca yaptıktan sonra iflas etmiş ve ellili yaşlarda su tesisatçılığı mesleğini öğrenerek ölene kadar tesisatçı ustası olarak çalışmış. İşlettiği otelin iflasından sonra üzüntüsünden geç yaşta tütün kullanmaya ve ara sıra arkadaşları ile rakı içmeye başlamış. 1960 yılında Ankara’da otobüs kuzenim Halil Aral’ın yanıbaşında durağında kalp krizi geçirip trajik bir şekilde öldüğünü hatırlıyorum.
DEDEM ÖLDÜ, ANNEANNEM HACCA GİTTİ
Hasan dedemin ölümü üzerine dul kalan Nazmiye anneannem bir gün kızlarına: hacca gideceğim bana tayyare bileti alın demiş. O zamanki uçakların menzili Mekke’ye yetmediğinden THY, Adana’dan 4 pervaneli 48 koltuklu Viscount uçağı ile sefer yapıyormuş. Hacdan gelecek anneannemi karşılamak için annemlerle ve Yurdagül teyzem, Kazım eniştem ile Adana’ya gittik.
Orada Seyhan otelinde kaldık. Nehir gibi derin su kanalları ve giden ve gelen beyaz giysili hacılarla dolu Şakirpaşa havaalanı aklımda kalmış. Ertesi gün hacı anneannem ile beraber Ankara’ya dönerken otobüste arabistan hurması atıştırıp zemzem suyu içmiştik.
BAYRAMDA KABRİSTAN ZİYARETİ
Dini Bayramlarımız olan Ramazan Bayramı (Şeker Bayramı) ve Kurban bayramında bayram namazından sonra Kabristana gidip nenemiz ve Hasan dedemizle bayramlaşırdık. Hacı anneannem Nazmiye Akdur, yasin-i şerif okurdu, biz de her bir rahmetli büyüğümüz için üç kulhuvallah, bir elham ve bildiğimiz diğer sureleri okur, ruhlarına hediye ederdik.
Kabristan ziyaretinden sonra akrabalarımıza ve dostlarımıza bayram ziyaretine giderdik. Genellikle Bayramın ikinci ve üçüncü günleri evde kalır, bize gelen yakınlarımız ve komşularımızla bayramlaşırdık. Çocukken Bayram gezmelerinden akşam eve geldiğimizde ben hemen kesekağıdından bana verilen şeker ve çikolataları masaya dizer, kazandığım bayram harçlıklarını sayar ve mutlu olurdum.
BAĞLIK BAHÇELİK KEÇİÖREN
50’lerin sonunda Samiye teyzemin bağlık bahçelik Keçiören Duvardibi durağında (Yeniyol ile Dutluk arası) bir dönüm arsaya yaptırdığı iki katlı bahçeli evin alt katına taşındık. Etrafımızda 100 metre arayla Bahçeli evler vardı. 8 nolu EGO otobüsü yarım saatte bir gelir, Gazino durağında 5 dakika bekleyip Ulus’a geri dönerdi.
Bu semt insanların yanyana yaşadığı kalabalık Kaleiçinden farklıydı. Haftasonları aileler uzun ağaçların gölgesinde piknik yapmaya Dutluğa gelirlerdi. Derenin yukarısındaki “meşhur aşıklar tepesine” gelen sevgilileri ıslık çalarak rahatsız eder, kaçardık.
Duvardibindeki komşularımız Hale ve Şule adlarında kızları ve mavi Ford Taunus arabası olan Avukat İsmet Bilgin, şampiyon güreşçi iki hanımlı Celal Atik amca, Azim Apartmanından Mehmet Baki ve Ziya, babası albay olan ilkokuldan sınıf arkadaşım Selahattin, bitişiğimizde hakim Hulusi amca ve birkaç Ermeni ailesi idi.
1071 MALAZGİRT MEYDAN SAVAŞI, ANKARALI ERMENİLER
Tarih kitabında okuduğumuza göre, atalarımız 1071 yılında Selçuklu sultanı Alp Arslan’ın yönettiği Selçuklu ordusu ile Bizans imparatoru Diyojen’in Malazgirt meydan savaşından sonra Anadolu’ya gelmeye başlamadan evvel buralarda yaşamış olan ve 1923’den itibaren Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Ermeni komşularımızla aramız pek iyiydi. Yıllar sonra gündeme gelen 1915 olayları hakkında bilgimiz yoktu.
Ermeni komşularımız Paskalya bayramında bize boyanmış yumurta ve çikolata getirirlerdi. Cumhuriyet bayramında evlerine Türk bayrağı asarlar; dini bayramlarımızda bayram ziyaretine gelirlerdi ve onlara çay ve hacı anneannemin yaptığı üzümlü kurabiyelerden ikram ederdik. Aklımda kalan isimleri: Pejo bisikleti olan yaşıtım Varucan, babası Agop amca, maması Ayşalurs teyze, kızkardeşi İlda; büyük Andon amca, küçük Andon amcanın eşi kızıl saçlı Madam Takü teyze, güzel kızları Diana ve onun kardeşi hafif şaşı Berç…
ERMENİ MADAM SURPİK TEYZE
Unutamadığım, hatırladıkça gülümsediğim bir anım: bir bahar günü Varucan ve avukat İsmet Bilgin amcanın kızı Hale ile beraber onların arka bahçesinde yeşil erik toplarken Varucan’ın “yaya” dediği anneannesi Madam Surpik’e yakalandık. Surpik teyze bize, “Ağzına s… bebeleri, benim ham meyvelerimi çalıyorsunuz” diye küfrederek haykırınca biz son sürat ağaçların arasından yukarıdaki Cami yönüne koşup kaçmıştık!
BAHÇELİ EVİMİZ, ERTUNA SOKAK
İlkokul üçüncü sınıfa giderken annemle babamın Samiye teyzemin evinden iki kilometre aşağıda Çocukıslahevi durağında, Ertuna sokakta yaptırdığı iki katlı bahçeli evin inşaatı bitince oraya taşındık. İlk defa kendimize ait müstakil bir evimiz olmuştu ve bu evde benim on yılım, annemlerin de yirmi yılı geçecekti.
Komşularımızdan aklımda kalanlar: Bir yanımızda İskilipli Mustafa ve Şerife Çıkrıkçı ve çocukları Zehra, Mehmet ve Faruk. Öte yanımızda Ispartalı Izzet Arın bey amca, Türkan hanım teyze ve evlatları Mehmet ağabey, Ülkü, Tülay ve Gülay. İleride Kırşehirli, ünlü pul kolleksiyoncusu Mustafa Erkul bey amca, Halise hanım teyze ve evlatları Arife, Erdal, Numan, Hamdi ve küçük Efgan.
Çocukluğumda tepedeki iki katlı yeşil evde oturan Şahin ve Metin Civelek kardeşler ile yakın arkadaştık. Esenbağ sokakta damacana ile kaynak suyu satan Emir beyin yanındaki iki katlı evde genç yaşında iki oğluyla dul kalmış gururlu Memduha Babatürk hanım teyze! Hüseyin benden bir yaş büyüktü ve Beşevlerdeki Fen Fakültesi binasında beraberce ÜGS sınavına girmiştik. 1969 sonunda Hüseyin, ben amcamın yanına Amerika’ya gidiyorum diye gitti ve bir daha dönmedi! Küçük biraderi Mehmet ise hastalanan annesine baktı. Hüseyin ve çocuklarına ulaşamadım, ama Didim’de eşi ve yirmili yaşlardaki ikiz evlatlarıyla yaşayan Mehmet Babatürk’ü buldum.
Yukarıda karşımızda Çerkes Pejo taksici Hüseyin Kırdım beyamca, Ganime hanım teyze, oğulları Tanju, Cumhur ve küçük şirin kızları Yıldız.
Işın Evler Yapı Kooperatifi başkanı Kemal Şenses beyin oğlu Murat (çene) ve Kanaat Bakkaliyesini işleten şaşı Haluk abi aklımda!
Copyright © 2021 All rights reserved – Tüm hakları saklıdır